Search Results
"" için 1342 öge bulundu
- NASA: Asteroid Üzerinde Antik Nehir Olduğuna Dair Kanıtlar Bulunduğunu Açıkladı
NASA'nın OSIRIS-REx uzay aracı 2016'dan beri asteroit Bennu üzerinde çalışıyor ve bazı şaşırtıcı keşifler yaptı. 492 metrelik devasa asteroit üzerindeki en son bulgu, eski bir nehrin kanıtı. OSIRIS-REx misyonundaki bilim adamları, asteroid Bennu'nun yüzey malzemesi, jeolojik özellikleri ve dinamik tarihi hakkında yeni bulgular sunuyor. Ayrıca, teslim edilen Bennu örneğinin, Dünya'daki göktaşı koleksiyonumuzda sahip olduğumuz hiçbir şeye benzemediğinden şüpheleniyorlar. Bilim adamları karbon içeren organik materyalin asteroid yüzeyinde yaygın olduğunu keşfettiler. Dünya'da da benzer bir süreç, milyonlarca yıllık akan nehirler aracılığıyla gerçekleşebilir. Bunun ortaya koyduğu önerme ise Bennu'nun bir zamanlar büyük olasılıkla akan suyun bol olduğu daha büyük bir gezegenin parçası olduğudur. Tucson'daki Arizona Üniversitesi OSIRIS-REx baş araştırmacısı Dante Lauretta şunları söyledi: “Bilim adamları OSIRIS-REx'in görünür ve kızılötesi spektrometresinden gelen görüntüleri analiz ederek, Bennu'nun yüzeyinde "karbonat damarları" keşfettiler. Karbon içeren malzemenin bolluğu, görev için büyük bir bilimsel zaferdir. OSIRIS-REx misyonunun ana hedefi olan organik materyal içeren bir numuneyi toplayacağı konusunda artık çok daha iyimseriz.” Kaynaklar: https://www.nasa.gov/feature/goddard/2002/osiris-rex-unlocks-more-secrets-from-asteroid-bennu https://futurism.com/nasa-ancient-rivers-asteroid-bennu
- Zeptosaniye: Şimdiye Kadar Ölçülen En Kısa Zaman Birimi
Bilim insanları şimdiye kadarki en kısa zaman birimini ölçtüler.. Hafif bir parçacığın bir hidrojen molekülünü geçmesi için geçen süre... Almanya'daki Goethe Üniversitesi'nden fizikçi Reinhard Dorner ve meslektaşları, bir ışık partikülünün (foton) bir hidrojen molekülünün içinden ne kadar sürede geçebildiğini ölçtüler. Bu süre, 247 zepto saniye (zeptosecond) olarak saptandı. Bir zeptosaniye, saniyenin milyarda birinin trilyonda biridir. Kimyasal bağların kopması ve oluşması femtosaniye sürer, ancak ışığın tek bir hidrojen molekülünden (H2) geçmesi zeptosaniye sürer. Bu çok kısa yolculuğu ölçmek için, Almanya'daki Goethe Üniversitesi'nden fizikçi Reinhard Dorner ve meslektaşları , Hamburg'daki bir parçacık hızlandırıcı olan Deutsches Elektronen-Synchrotron'da (DESY) PETRA III'ten X-ışınları çektiler. Foton (sarı ok) olarak adlandırılan bir ışık parçacığı, bir hidrojen molekülünün (kırmızı: çekirdek) bir elektron bulutundan (gri) elektron dalgaları üretir. Bu etkileşimlerin sonucu, girişim modeli (mor-beyaz) olarak adlandırılan şeydir. Girişim örüntüsü hafifçe sağa doğru eğiktir ve araştırmacıların fotonun bir atomdan diğerine geçmesi için gereken zamanı hesaplamalarına olanak tanır. (Resim: © Sven Grundmann / Goethe Üniversitesi Frankfurt) Araştırmada ışığın tek bir hidrojen molekülünün (H2) içinden ne kadar sürede geçtiği ölçüldü. Atom fizikçisi Reinhard Dorner'in başkanlığındaki deneyde, bir partikül hızlandırıcısı sayesinde, tek bir ışının iki hidrojen molekülünün elektronları arasında ne kadar sürede geçiş yaptığı ölçüldü. Dorner açıklamasında, "Bir moleküldeki elektron kabuğunun aynı anda her yerde ışığa tepki vermediğini ilk kez gözlemledik" dedi. "Zaman gecikmesi, molekül içindeki bilgi yalnızca ışık hızında yayıldığı için oluşur." dedi. Sonuçlar 16 Ekim'de Science dergisinde ayrıntılı olarak açıklandı. Editörün notu: Bu hikaye, zeptosaniye değerini düzeltmek için güncellendi. Bu, 21 sıfır değil, 20 sıfır ve 1'den sonra gelen bir ondalık noktadır. Kaynak: https://www.livescience.com/
- Starlink: Spacex'in Uydu İnternet Projesinde Son Durum
Nerede yaşarsanız yaşayın, internete erişebilme hayali sandığınızdan çok daha erken gerçekleşebilir. Starlink, geleneksel uydu internetini fazlasıyla aşan performansı ve yer altyapısı ile sınırlandırılmamış küresel bir ağ ile dünyanın her köşesine yüksek hızlı geniş bant internet sunmayı amaçlıyor. 2015 yılında, teknoloji milyarderi Elon Musk'ın sahibi olduğu SpaceX, Starlink adlı böyle bir hizmet geliştirdiğini duyurdu. Starlink tam olarak nedir? SpaceX'in uydu internet önerisi Ocak 2015'te açıklandı. O sırada bir isim verilmese de CEO Elon Musk , şirketin yaklaşık 4.000 uyduyu alçak Dünya yörüngesine yerleştirmek için uluslararası düzenleyicilere belgeler sunduğunu söyledi. Musk, Seattle'da projeyi açıklarken yaptığı konuşmada, "Gerçekten, uzun vadede, uzayda interneti yeniden inşa etmek gibi bir şeyden bahsediyoruz," dedi Musk'ın , “Mars kolonizasyon vizyonuna” ulaşmasına yardımcı olmak için dünya çapındaki tahmini 1 trilyon dolarlık internet bağlantı pazarının bir bölümünü ele geçirmeyi umduğu için, uydu sayısı ilk rakamlara göre epeyce arttı. Birleşmiş Milletler Dış Uzay İşleri Ofisi'ne göre, şu anda Dünya'nın yörüngesinde sadece yaklaşık 2.000 yapay uydu bulunuyor. 2020 yılı Eylül ayı itibariyle SpaceX 775 uyduyu konuşlandırdı. Ekim ayından itibaren her iki haftada bir gerçekleştirilecek fırlatmalarda, fırlatma başına 60'tan fazla uydunun yerleştirilmesi planlanıyor. Projenin şimdiki hedefi ise toplam uydu sayısını 42.000'e çıkarmak… Binlerce uydunun 340 ila 1.550 km. arasındaki yörüngeye yerleştirilecek olmasının gökbilim üzerinde olası etkilerinin olabileceği ve uzun vadede uzay çöplüğü oluşacağı endişelerine yol açıyor. Starlink internet hızları ne kadar hızlı olacak? SpaceX Starlink uyduları, Dünya'nın yaklaşık 350 mil yukarısında, alçak yörüngede yer alacak. Bu nispeten kısa mesafe nedeniyle SpaceX, gecikmenin 25 ms ile 35 ms arasında olması gerektiğini iddia ediyor. Bu, oyun dahil çoğu internet görevi için yeterince hızlı. İnternet hız testi platformu olan Ookla tarafından yapılan birkaç test sonucunda indirme hızının 30 Mbps ile 60 Mbps arasında değiştiği görüldü. Kaynaklar: https://www.androidauthority.com/what-is-starlink-1134426/. https://www.space.com/spacex-starlink-satellites-launch-rocket-landing-oct-18-2020 https://www.space.com/spacex-starlink-satellites.html https://directory.eoportal.org/web/eoportal/satellite-missions/s/starlink#:~:text=Starlink%20is%20a%20satellite%20constellation,new%20spaceborne%20Internet%20communication%20system. https://www.starlink.com/
- Evren Hiç Bu Kadar Güzel Görünmemişti NASA Kozmik Zevk Hazinesi
NASA, geçtiğimiz ay dünyanın dört bir yanından gelen teleskopların muhteşem görüntülerini yayınladı. Kızılötesi, radyo dalgaları ve gama ışınlarında görülen evren, renkler, spiraller ve yıldız patlamaları ile görülmesi gereken muhteşem bir manzara oluşturuyor. Evrenimizin çeşitli köşeleri gerçekte nasıl görünüyor… Messier 82 Bunlardan ilki, sırasıyla NASA'nın Chandra X-ray Gözlemevi ve Hubble Uzay Teleskobu'ndan alınan veriler kullanılarak X-ışını ve optik ışıkta resmedilen Messier 82 galaksisidir. Görüntüde görülen mavi ve pembe desenler, tekrarlanan süpernova patlamalarının bir sonucu olarak, yaklaşık 20.000 ışık yılı genişliğinde ve kesinlikle çok büyük. Büyük Macellan Bulutu Aşağıdaki görüntü, yüzyılların en parlak süpernova patlamalarından biri olan Büyük Macellan Bulutu'ndan alınmıştır. Yıldız kalıntılarıyla etkileşime giren pembe bir şok dalgası görülebilir. Yıldız Dansı Bu görüntü, Hubble'dan gelen optik verileri temsil eden beyaz, Hubble'dan gelen UV ışığını temsil eden mavi ve Chandra'nın X-ışını görüntülemesini temsil eden mor ile birbirine yakın yörüngede dönen Eta Carinae sisteminin iki büyük yıldızını gösteriyor. Helix Hebula Son olarak, yaklaşık dört ışık yılı genişliğindeki çeşitli teleskoplardan alınan verileri kullanan, dalga boylu bir görüntü olan Helix Bulutsusu'ndan bir görüntü var. Kaynaklar: https://www.nasa.gov/mission_pages/chandra/news/nasas-chandra-opens-treasure-trove-of-cosmic-delights.html https://futurism.com/earth-sized-rogue-planet-floating-around-without-star
- Zeki İnsanlar Daha Büyük Nöronlara Sahip Olabilir
Hollandalı araştırmacılar, zeka için olası yeni bir biyolojik temeli ortaya çıkardılar. Daha yüksek IQ'ya sahip insanlar, düşük IQ'lu bireylere göre daha yüksek frekanslarda elektrik sinyallerine dayanabilen beyin hücrelerinin yanı sıra daha büyük nöronlara sahip görünüyor. Bu bulgular, zeka ile ilgili olası biyolojik faktörlerin listesini genişletiyor. Ekip, küçük bir sağlıklı beyin dokusu örneği için, bir tümör veya şiddetli epilepsi için beyin ameliyatına ihtiyaç duyan 35 hastayı inceledi. Ayrıca deneklere operasyondan önce bir IQ testi de uygulandı. Örnekler, duyusal girdilerin işlenmesi, anıların tutulması ve dili kavrama ile ilgili olan beynin temporal lobundan alındı. Ekip, nöronların boyutunun IQ testi sonuçlarıyla uyum gösterdiğini keşfetti. Ekip ayrıca bu nöronların elektrik sinyallerini iletme yeteneklerini de test etti. Kişinin IQ'su ile hücre davranışı arasındaki ilişkiyi aramak için farklı frekanslarda bir akım kullandılar. Daha yüksek IQ'ya sahip nöronlar, daha düşük IQ'ya sahip olanlara göre yüksek frekanslarla daha iyi başa çıktı ve nöronları frekanslar arttıkça yavaşladı. Araştırma, daha büyük hücrelerin, sinyallerle daha hızlı başa çıkma yeteneğinin, insanlara bilgiyi daha hızlı işleme yeteneği verdiğini gösteriyor. Bu hız avantajı daha sonra tepki sürelerinde görülüp, IQ testleri ile ölçülüyor. Araştırma son derece ilgi çekici, ancak bu, zekanın biyolojik nedenlerinin tamamı değildir. Öncelikle 35 kişi örneklem için küçük bir sayı. Araştırmacılar ayrıca daha önce gri madde kalınlığı ile temporal ve frontal korteksteki aktivitenin daha yüksek zeka ile bağlantılı olduğunu bulmuşlardı. Genetik de küçük bir rol oynayabilir ve bu biyolojik faktörlerin daha yüksek zekanın bir nedeni mi yoksa sonucu mu olduğu belirlenebilir. Standartlaştırılmış IQ testleri ile zekayı değerlendirmek söz konusu olduğunda, önemli olan tek şeyin kafatasındakiler olmadığını unutmamak gerekir. Sağlık, eğitim ve yetiştirme gibi diğer faktörlerde, bir IQ testinde başarılı olmada rol oynar. https://www.iflscience.com/brain/smarter-people-may-have-bigger-neurons-according-to-new-study/
- Haftanın Kitabı: Zamanın Kısa Tarihi / Stephen Hawking
Zamanın Kısa Tarihi ya da özgün adıyla A Brief History of Time, Profesör Stephen Hawking'in ilk kez 1988'de yayımlanan popüler bilim kitabı. Bu kitabın 2002 yılı itibariyle 9 milyondan fazla kopyası satılmıştı. Hawking, uzay bilimi ile ilgili, büyük patlama, kara delikler, ışık konikleri, superstring kuramı gibi kavramları, konuyla ilgili birikimi olmayan okurlara açıklamaya çalışır. Ancak, zaman zaman bir popüler bilim kitabından beklenmeyecek kadar karmaşık matematiksel açıklamalara da girer. Bir editörün tavsiyesi üzerine, kitapta E=mc² dışında hiçbir formüle yer verilmemiştir. Hawking, kavramların daha kolay anlaşılabilmesi için metinleri resim, grafik gibi görsellerle zenginleştirerek, konuları basitleştirmeye çalışmıştır.. Bu kitap okuyucunun bilime ilgisini arttırır ve karmaşık bir anlatımı yoktur. Aynı isimle, Errol Morris tarafından çekilmiş ve 1991'de gösterime girmiş bir de belgesel bulunmaktadır. Hawking kaleme aldığı özgün metne kendisinin son araştırmasından ve en son gözlemlerden edindiğimiz yeni bilgileri katma arzusuyla, kitabının son baskısı için yeni bir önsöz yazmakla kalmadı, aynı zamanda solucan delikleri ve zaman yolculuğuyla ilgili çok etkileyici yepyeni bir bölüm kaleme alarak kitabını güncelledi. “Canlı ve kışkırtıcı.. Hawking doğal bir öğretmen yeteneğine sahip: kolay anlaşılır yazıyor, mizah katıyor ve günlük yaşamdan örnekler veriyor.” The New York Times “Tekerlekli sandalyede oturmasına karşın Hawking’in zihni uzayın sonsuzluğunda her yere ulaşıyor ve evrenin gizemlerini açıklıyor.” Time (Tanıtım Bülteninden)
- Ayın Önünden Geçen Roketi Yakalayan İnanılmaz Fotoğraflar
Philadelphia’lı bir astrofotografçı tarafından Ay'ın önünden geçen bir roketin inanılmaz fotoğrafları çekildi. 2 Ekim'de Steve Rice isimli fotoğrafçı, Cygnus NG-14 uzay aracını taşıyan Antares roketinin Uluslararası Uzay İstasyonu'na (ISS) giderken Ay'ın önünden geçişinin eşsiz fotoğraflarını çekti. Northrop Grumman'ın Antares roketi, Virginia'dan fırlatılan Cygnus kargo uzay aracını taşıyor ve NASA'nın yeni uzay tuvaletini ISS'deki astronotlara teslim ediyordu. https://www.iflscience.com/space/incredible-photographs-capture-rocket-passing-in-front-of-the-moon/
- Anlamlarını Çözmek İçin 24.000 Rüya İnceleniyor
Dünyada rüyaların anlamı üzerine kafa yormayan bir kültür, yok denecek kadar az. Birçok eski kültür için, rüyalar ilahi veya belki de bir tür doğaüstü önseziye doğrudan bir geçit olarak görülüyordu. Freudcu psikanaliz için rüyalar, bilinçdışımızın en derin, en karanlık derinliklerine gizlice bir bakıştı. Rüyaların kendimizi ve yaşanmış deneyimlerimizi yansıttığı şeklindeki bu Freudcu düşünceye benzer şekilde, yeni bir çalışma, rüyaların etkin bir şekilde uyanık gerçekliğimizin bir devamı olduğunu öne sürüyor. Araştırmacılar son zamanlarda rüyalardaki ortak temaları ve kalıpları belirleyen bir algoritma geliştirdiler. Otomatik rüya analizini 24.000'den fazla rüya raporunda kullanarak, rüyaların günlük yaşamda olanların devamı olduğuna dair uzun süredir var olan bir teoriyi doğruluyorlar. Araştırma bu hafta Royal Society Open Science dergisinde yayınlandı. İtalya'daki Roma Tre Üniversitesi'nden ve İngiltere'deki Nokia Bell Labs'tan bir ekip, insanların hayallerinin yazılı raporlarında kullanılan kelimeleri analiz edebilen bir algoritma geliştirdi. Örneğin, isimleri arayarak insanları, hayvanları ve kurgusal karakterleri tanımlamak ve fiillere bakarak dostça etkileşimler veya saldırganlık eylemleri açısından etkileşimleri sınıflandırmak mümkündür. Bu yöntemi kullanarak, rüyanın üç bileşenini vurgulamaya çalıştılar: karakterler, sosyal etkileşimler ve duygular. Çalışma yazarları, "Bu üç boyut, bir rüya olay örgüsünün bel kemiğini tanımladığı için rüyaların yorumlanmasına yardımcı olan en önemli unsurlar olarak kabul ediliyor: Kim mevcuttu, hangi eylemler gerçekleştirildi ve hangi duygular ifade edildi?" Algoritma daha sonra, psikolojik araştırma çalışmalarından derlenen çevrimiçi bir kamu rüyaları veritabanı olan Dream Bank'ta bulunan 24.000'den fazla rüya hesabına uygulandı. Bu banka, 1930'lardan 2017'ye kadar yüzlerce insanın hayallerini içeriyordu, ancak aynı zamanda araştırmacıların özellikle ilgisini çeken insanlardan bir dizi set içeriyordu. Buna, 12 ila 25 yaşları arasında rüyalarını kaydeden Izzy adında genç bir yetişkin, bir Vietnam savaş gazisi ve körlüğü olan insanlar tarafından bildirilen 400 rüyadan oluşan bir dizi de dahildi. Araştırmacılara göre, bulguları, bir rüyanın içeriğinin hayalperestin mevcut düşüncelerini, duygularını ve göze çarpan deneyimlerini yakından yansıttığı ve günlük yaşamlarında olup bitenlerin etkin bir şekilde bir devamı olarak hareket ettiği fikri olan "devamlılık hipotezi" için bazı destekleyici kanıtlar sağlıyor. Araştırmacılar, "Çoğu rüya raporunun, gerçekten de hayalperestlerimizin gerçek hayatta deneyimleyebileceklerinin bir devamı olduğunu bulduk" sonucuna vardı. "Kadınlar, gerçek yaşamlarında olduğu gibi, rüyalarında da erkeklerden daha arkadaş canlısı ve daha az saldırgan olma eğilimindeydiler; Izzy ergenlik döneminde olumsuz duygular yaşadı, ardından sonraki yıllarda cinsel etkileşimler yaşadı; savaş gazimiz alışılmadık düzeyde saldırganlık yaşadı ”diye eklediler. Tüm bu sonuçlar, bireylerin gerçek hayatta deneyimledikleri ile hayal ettikleri arasında gerçekten süreklilik olduğu fikrini destekliyordu. Kaynak: https://www.iflscience.com/brain/new-algorithm-sifts-through-24000-dreams-to-unravel-their-meaning/
- "Truva Atı" Nanopartikülleri Kanser Hücrelerini İlaçsız Öldürüyor
Bilim adamları, antikanser nanopartiküllerini kanser hücrelerine gizlice sokan ve herhangi bir ilaç kullanmadan kendi kendilerini yok etmelerine neden olan bir "Truva atı" geliştirdiler. Araştırma hala ilk günlerinde, ancak yeni yöntemin kanser hücrelerini öldürmede ve farelerde tümör büyümesini azaltmada dikkate değer ölçüde etkili olduğu kanıtlandı. Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, kanser hücrelerinin büyümeye bel bağladığı L-fenilalanin olarak bilinen belirli bir amino asit ile bir anti-kanser nanopartikülünü bağlayarak "Truva atını" geliştirdiler. Kanser hücreleri, bu antikanser nanopartikülüne izin vererek ve kendi kendini yok etmelerine neden olarak amino asidi emmeye çalışır. Nanoparçacık, makaleye göre, "mükemmel içsel antikanser ve kanser seçici özelliklere" sahip, 30 nanometre çapında ultra ince bir parçacık olan Nano-pPAAM olarak biliniyor. Nano-pPAAM, kanser hücrelerinin içine girdikten sonra aşırı reaktif oksijen türleri (ROS) üretimini uyararak, sağlıklı hücrelere zarar vermezken kanser hücrelerinin yok olmasına neden oluyor. Araştırma ekibi, nanopartikülün etkinliğini laboratuvarda test etti ve nanopartikülün meme, deri ve mide kanseri hücrelerinin yaklaşık yüzde 80'ini öldürdüğünü buldu. Bu, bazı kanser ilaçlarıyla karşılaştırılabilir bir oran. Ayrıca, kontrol modellerine kıyasla negatif göğüs kanseri hücrelerine sahip farelerde tümör büyümesini yaklaşık yüzde 60 oranında - önemli ölçüde- azalttı. Geleneksel bilgeliğe karşın, yaklaşım nanomateryali bir ilaç taşıyıcısı yerine ilaç olarak kullanmayı içeriyordu. Burada, Nano-pPAAM'ın kanseri seçici ve öldürücü özellikleri kendine özgüdür ve herhangi bir dış uyaran tarafından 'aktive edilmesine' gerek yoktur. Tabii ki, bunun insanlar için geçerli bir kanser tedavisi olması için daha gidilecek uzun bir yol var... Çalışmadan bağımsız olan Tan Tock Seng Hastanesinde meme kanseri uzmanı Doç. Dr. Tan Ern Yu, "Bu yeni yaklaşım, kemoterapi gibi geleneksel tedaviye yanıt vermeyen kanser hücreleri için çok fazla umut vaat edebilir." dedi. Kaynak: https://www.iflscience.com/health-and-medicine/trojan-horse-nanoparticles-kill-cancer-cells-without-drugs/
- Dejavu’ya Alıştık Ama Nedir Bu Jamais Vu…
Bir çoğumuz deja vu durumunu yaşamışızdır. Yeni olayların ürkütücü bir şekilde tanıdık geldiği hissi… “Déjà vu”, hiç yaşamadığınızı bilseniz bile, zaten bir şeyi deneyimlemiş olduğunuz tekinsiz duyguyu tanımlar. Bazıları, deja vu'nun geçmiş yaşamdan bir deneyimi hatırladığınızın bir işareti olduğunu düşünüyor. Ama bilimsel açıklamalara göre beynin, yorgunluk hissi veya başka nedenlerden dolayı bir görüntü, ses, vb. herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamamasından kaynaklanabilir. Beyin bu girdiyi algıladığında kişi bu olayı daha önce yaşadığı hissine kapılabilir… Pek çok filmden aşina olduğumuz kavramın bir de tam tersi var: Jamais vu… Jamais vu da tıpkı Dejavu gibi Fransızca kökenli bir kelimedir. Aslında tam tersidir de diyebiliriz. Fransızca hiç görmedim anlamına gelir. Yaşanan bir durumun, tamamen yabancı geldiği, sanki hiç yaşanmamış gibi hissedildiği bir bellek yanılmasıdır. Oldukça sıradan veya tanıdık şeyleri veya insanları tanımayan biri jamais vu duygusundan muzdariptir. Örneğin, büyüdüğünüz evde mutfağa giriyorsunuz ve onu ilk kez görüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. İşte bu tam bir jamais vu durumudur. Kişi kendini anlık olarak daha önce bulunduğu mekânlarda hiç bulunmamış, daha önce konuştuğu insanlarla hiç konuşmamış gibi hisseder. Genellikle amnezinin belli tiplerinde ya da epileptik durumlarda gözlenir. Jamais vu kendini tanıdık bir kelime, kişi veya yerin anlık olarak tanınmaması olarak gösterir. Örneğin, aynada kendi yüzünüze baktığınızda tuhaf görünmeye başlar yada çok yakınız olan birini anlık olarak yabancı biri gibi hissederseniz bu kelimeyi kullanabilirsiniz … Jamais vu… Kaynaklar: https://www.sciencedirect.com/topics/neuroscience/jamais-vu https://link.springer.com/referenceworkentry/10.1007%2F978-0-387-79948-3_1167 https://www.vocabulary.com/dictionary/jamais%20vu https://www.merriam-webster.com/medical/jamais%20vu https://www.scientificamerican.com/article/can-science-explain-deja-vu/
- Bir Sonraki Giyilebilir Teknoloji Cildiniz Olabilir
Teknoloji her geçen gün daha tuhaf hale geliyor olabilir. Peki ya vücudunuzun bir parçası, kolunuzda bir ekran ve hatta belki de beyninize doğrudan bir bağlantı ile bilgisayarınız olabilirse? Araştırmacılar, doğrudan cilde uygulanabilen esnek, bükülebilir ve hatta giyilebilir elektronik devreler geliştiriyor. Bu teknolojinin en basit versiyonu aslında bir elektronik dövmedir. 2004 yılında, ABD ve Japonya'daki araştırmacılar , ön kola uygulanabilen önceden gerilmiş inceltilmiş silikon şeritlerden yapılmış bir basınç sensörü devresini açıkladılar. Ancak silikon gibi inorganik malzemeler serttir fakat cilt esnektir. Bu yüzden araştırmacılar şimdi e-derinin temeli olan organik malzemelerden (genellikle özel plastikler veya grafen gibi karbon formları) yapılan elektronik devreleri arıyorlar. Örneğin, Google X, kanser aramak için vücutta dolaşan manyetik nanopartiküller üzerinde çalışıyor ve sonuçlar giyilebilir bir cihaz tarafından okunacak. Bu uzun bir çalışma ve henüz başarılı bir şekilde başarıp başaramayacaklarını bilmiyoruz. Uluslararası bir araştırma ekibi, sensörleri ısı kullanmadan doğrudan insan derisine yazdırarak gelişimi bir adım daha ileri götürdü. Giyilebilir sensörler, saatler ve elektrotlardan, kullanıcılar için çok daha hassas biyometrik ölçümler ve konfor sağlayan bükülebilir cihazlara doğru gelişiyor. Çin'deki Harbin Teknoloji Enstitüsü'nde bir araştırmacı olan Ling Zhang, " Vücut üzerindeki sensörler için doğrudan baskıya olanak tanıyan yeni bir sinterleme yardım katmanı kullanılarak basit ancak evrensel olarak uygulanabilir bir üretim tekniğini bildiriyoruz " dedi. Cheng ve meslektaşları daha önce giyilebilir sensörlerde kullanılmak üzere esnek baskılı devre kartları geliştirdiler , ancak doğrudan cilde baskı, sensördeki metalik bileşenlerin yapıştırma işlemi tarafından engellenmişti. Sinterleme adı verilen bu işlem, sensörün gümüş nanopartiküllerini birbirine bağlamak için tipik olarak yaklaşık 572 Fahrenheit (300 santigrat derece) sıcaklık gerektirir. (Sinterleme, gözenekli yapıda bir form kazandırılmış tozların yüzey alanının küçülmesi, partikül temas noktalarının büyümesi ve buna bağlı olarak gözenek şeklinin değişmesine ve gözenek hacminin küçülmesine neden olan ısıl olarak aktive edilmiş malzeme taşınımı olarak tanımlanabilir.) Cheng, " Deri yüzeyi bu kadar yüksek bir sıcaklığa dayanamaz, bu sınırlamayı aşmak için, cilde zarar vermeyecek ve malzemenin daha düşük bir sıcaklıkta sinterlenmesine yardımcı olabilecek bir sinterleme yardım katmanı denedik." Karışıma bir nanopartikül ekleyerek, gümüş partiküller yaklaşık 212 F (100 C) gibi daha düşük bir sıcaklıkta sinterlendi. Cheng, "Sonuç çok büyük, sinterlemek için ısıya güvenmemize gerek yok." dedi. Cheng'e göre sensörler, sıcaklık , nem, kan oksijen seviyeleri ve kalp performans sinyallerini hassas ve sürekli olarak yakalayabiliyor . Araştırmacılar ayrıca vücut üzerindeki sensörleri , sinyal kombinasyonunu izlemek için kablosuz iletim özellikli bir ağa bağladılar . Cheng, sürecin aynı zamanda çevre dostu olduğunu söyledi. "Sensör, ılık suda birkaç gün sağlam kalır, ancak sıcak bir duş onu kolayca çıkarır. Çıkarma cihaza zarar vermediği için geri dönüştürülebilir" dedi. Daha sonra araştırmacılar, COVID-19 ile ilişkili belirli semptomları izlemek için yerleştirilmiş hassas bir vücut üstü sensör ağı gibi belirli uygulamaları hedefleyecek şekilde teknolojiyi değiştirmeyi planlıyor. Kaynaklar: https://theconversation.com/will-next-generation-wearable-sensors-make-us-healthier-37318 https://techxplore.com/news/2020-10-wearable-sensors-skin.html https://theconversation.com/the-next-wearable-technology-could-be-your-skin-61048
- Kelebek Etkisi Nedir ? Neden Yanlış Anlıyoruz...
Kelebek etkisi, küçük, görünüşte önemsiz olayların nihayetinde çok daha büyük sonuçları olan bir şeye yol açabileceği fikridir, başka bir deyişle, çok karmaşık sistemler üzerinde doğrusal olmayan etkileri vardır. Örneğin, Hindistan'da bir kelebek kanat çırptığında, hava basıncındaki bu küçük değişiklik sonunda Lowa'da bir kasırgaya neden olabilir. Eğer kelebek etkisini 2004 yapımı Ashton Kutcher ve Amy Smart’ın oynadığı filmden biliyorsak, tekrar düşünmekte fayda var. Bahsi geçen filmde Kutcher'ın karakteri, zamanda geriye çocukluğuna gitmenin bir yolunu bulur. Bu yolculuğa çıktığı her seferinde, küçük şeyleri farklı şekilde yapar, ancak bu küçük değişiklikler, yetişkin yaşamı üzerinde büyük (ve dehşet verici) etkilere neden olur. "Kelebek etkisi" terimi 1960'larda Massachusetts Institute of Technology'de meteoroloji profesörü olan ve hava durumu modellerini inceleyen Edward Lorenz tarafından icat edildi . Birbirine yakın olan mevcut hava durumunu gösteren iki başlangıç noktasını karşılaştırırsanız, yakında birbirlerinden uzaklaştıkları ve daha sonra bir alanda şiddetli fırtınalar yaşarken diğerinin sakin olduğunu gösteren bir model geliştirdi. Bilim muhabiri Peter Dizikes'in Boston Globe'da yazdığı gibi : Lorenz, "Doğanın 'sayısız' karşılıklı bağlantılarının, kelebeğin kanadının bir kasırgaya neden olabilir veya bildiğimiz kadarıyla bir kasırgayı önleyebilir anlamına geliyor. Benzer şekilde, doğada küçük bir değişiklik bile yapsak, ne olduğunu asla bilemeyeceğiz. Onu rahatsız etmeseydik olurdu, çünkü sonraki değişiklikler çok karmaşıktır ve önceki bir durumu geri yüklemek çok zordur.” Kelebek Etkisi ve Kaos Teorisi Popüler kültürde "kelebek etkisi" neredeyse her zaman kötüye kullanılmaktadır. Kelebek etkisi, küçük şeylerin karmaşık bir sistem üzerinde doğrusal olmayan etkilere sahip olabileceği fikridir. Kavram, kanatlarını çırpan bir kelebeğin tayfuna neden olmasıyla hayal ediliyor. Elbette kelebeğin kanat çırpması gibi tek bir hareket tayfuna neden olamaz. Bununla birlikte, küçük olaylar, başlangıç koşullarına göre hareket eden katalizörler görevi görebilir. Zamanla diğer bilim adamları Lorenz'in keşfinin önemini anladılar. Onun görüşleri, kaos teorisi olarak bilinen , doğası gereği öngörülemeyen sistemlerin davranışını tahmin etmeye çalışma fikri olan bir matematik dalının temelini attı. Ardından, kelebek etkisinin bireysel yaşamlarımıza nasıl etki edebileceğini düşündük; Gezegende yaklaşık 8 milyar insan varken, sadece bir kişi Dünya'nın etrafında yankılanan değişiklikler yapabilir mi? Topluluk ekolojisti Alessandro Filazzola, kişisel eylemlerinin dolaylı etkilerini merak ettiğini söylüyor. "Satın aldığım eşyalar, etkileşimde bulunduğum insanlar, söylediğim şeyler, inanıyorum ki her birinin toplumda dalgalanan basamaklı etkileri olabilir" diyor. "Bu nedenle, olumlu bir etki yaratmak için iyi bir insan olmaya çalışmak önemlidir. Ayrıca düşündüğüm bir şey de, bu dolaylı etkilerin çoğu zaman düşündüğüm kadar küçük ve uzak olmadığıdır." Bob Dylan'ın ünlü bir şekilde söylediği gibi, "Rüzgarın hangi yönden estiğini bilmek için bir hava durumu uzmanına ihtiyacın yok." Gerçek şu ki, karmaşık bir sistemdeki küçük şeylerin hiçbir etkisi olmayabilir veya çok büyük olabilir ve hangisinin gerçekleşeceğini bilmek neredeyse imkansızdır. Kelebek Etkisinin Tarihi Örnekleri Viyana Güzel Sanatlar Akademisi, Adolf Hitler'in başvurusunu iki kez reddetti. 1900'lerin başında, genç Hitler sanat okuluna başvurdu ve muhtemelen bir Yahudi profesör tarafından reddedildi. Kendisinin ve bilim adamlarının tahminine göre, bu reddedilme, onun hevesli bir bohem sanatçıdan kötülüğün insan tezahürüne dönüşmesini şekillendirdi. Tarihin ne kadar farklı olabileceği konusunda sadece spekülasyon yapabiliriz. Ancak Hitler kendini soykırıma değil, sulu boyalara vermiş olsaydı, büyük bir trajedinin önlenebileceğini varsayabiliriz. Çernobil felaketi. 1986'da Çernobil nükleer santralinde yapılan bir test ters gitti ve Hiroşima'nın bombalanmasıyla üretilen radyasyonun 400 katını serbest bıraktı. Bölgeden yüz on beş bin kişi tahliye edildi, birçok ölüm ve radyasyondan kaynaklanan doğum kusurları vardı. Bugün bile bazı bölgeler ziyaret edilemeyecek kadar tehlikeli. Ancak çok daha kötü olabilirdi. İlk patlamadan sonra, üç fabrika işçisi ikinci bir patlamayı önlemek için su altı vanalarını kapatmak için gönüllü oldu. Uzun zamandır bu üçlünün sonuç olarak öldüğüne inanılıyordu, ancak şimdi bunun böyle olmadığına dair bazı kanıtlar var. Ne olursa olsun, radyoaktif suyla dolu karanlık bir bodruma dalmak kahramanca bir eylemdi. Vanayı kapatmasalardı, Avrupa'nın yarısı yıkılır ve yarım milyon yıl boyunca yaşanmaz hale gelirdi. “Dikkatimizden kaçan çok küçük bir neden, göremeyeceğimiz önemli bir etkiyi belirler ve sonra etkinin tesadüfen olduğunu söyleriz. İlk anda doğanın yasalarını ve evrenin durumunu tam olarak bilseydik, aynı evrenin sonraki bir andaki durumunu tam olarak tahmin edebilirdik. Ancak doğa kanunlarının artık bizim için bir sırrı kalmamış olsa bile, yine de sadece başlangıçtaki durumu , yaklaşık olarak, bilebilirdik. Bu, sonraki durumu , aynı yaklaşımla , tahmin etmemizi sağladıysa, ihtiyacımız olan tek şey budur ve olgunun öngörüldüğünü, yasalar tarafından yönetildiğini söylemeliyiz. Ama her zaman böyle değildir; başlangıç koşullarındaki küçük farklılıklar nihai fenomende çok büyük farklılıklar oluşturabilir. İlkindeki küçük bir hata, ikincisinde çok büyük bir hata üretecektir. Tahmin imkansız hale geliyor ve bizde tesadüfi bir fenomen var. " - Jules Henri Poincaré (1854–1912) Kaynaklar: https://www.howstuffworks.com/ https://www.forbes.com/sites/startswithabang/2018/02/13/chaos-theory-the-butterfly-effect-and-the-computer-glitch-that-started-it-all/#6f07f26669f6 https://fs.blog/2017/08/the-butterfly-effect/ https://www.americanscientist.org/article/understanding-the-butterfly-effect