top of page

Search Results

Boş arama ile 1342 sonuç bulundu

  • Elon Musk Beyinlerimizi İstiyor

    Elon Musk elektrikli arabalarla, insanları yörüngeye çekmekle, Mars'ı insanla doldurmakla ve trafik sorunlarını çözmek için yer altı tünelleri inşa etmekle yetinmiyor. Ayrıca beyninizin içine girmek istiyor. Elon Musk ve sekiz nörolog tarafından kurulan Neuralink Corporation isimli şirket, insan beyninin içine bilgisayar çipleri yerleştirmek istiyor. Amaç, sinirsel bozuklukları tedavi edebilen implantlar geliştirmek ve bir gün insanlığı gelecekteki olası süper zeki bilgisayarlarla daha eşit bir zemine oturtmak. Geçtiğimiz günlerde açık bir şekilde yeni çalışanları işe almayı amaçlayan bir video gösterisinde Musk, cihazın bir prototipini gösterdi. Madeni bir para büyüklüğünde olan cihaz kafatasına yerleştirilmek üzere tasarlanmış. Cihazdan sarkan ultra ince teller doğrudan beyne gidiyor. Cihazın daha eski bir versiyonu, işitme cihazı gibi bir kulağın arkasına yerleştirilecek şekilde tasarlanmıştı. Hem elektrikli otomobil şirketi Tesla Motors'un hem de özel uzay keşif şirketi SpaceX'in kurucusu olan Musk, yapay zekanın bir gün insan ırkına yaşatabileceği tehdit konusunda açık sözlü bir felaket habercisi konumuna geldi. O ve benzer düşünen eleştirmenler, yapay zeka gelişiminin insanlara üstünlük sağlayabilecek makinelere yol açabileceğini öne sürüyor. Önerilen çözüm ise: " Bilgisayarları beyinlerimize bağlayarak dengeyi sağlamak." Elon Musk, geçtiğimiz günlerde Neuralink girişiminin beyinleri bilgisayarlara bağlayan bir arayüzde ilerleme kaydettiğini ve gelecek yıl insanlar üzerinde test etmeye başlamayı umduklarını ve yapay zeka gelişmeye devam ettikçe insanlar "ev kedilerine" benzeyecekse, beyinleri makinelerle birbirine bağlayan bir sinir bağının hayati önem taşıdığını iddia etti. Şirketin sitesi olan https://neuralink.com/ da hedef aşağıda ki paragrafta özetleniyor… “Teknolojimizin ilk hedefi, felçli kişilerin bilgisayarların ve mobil cihazların kontrolü yoluyla yeniden bağımsızlık kazanmalarına yardımcı olmaktır. Cihazlarımız, insanlara metin veya konuşma sentezi yoluyla daha kolay iletişim kurma, web'de meraklarını takip etme, yaratıcılıklarını fotoğrafçılık, sanat veya yazma uygulamaları aracılığıyla ifade etme yeteneği vermek için tasarlanmıştır.” Kaynak: https://techxplore.com/ https://medicalxpress.com/ https://neuralink.com/

  • Dünyanın İlk Biyonik İnsan Gözü

    “Aynı yöntem potansiyel olarak felci de tedavi edebilir.” Avustralya Melbourne’de yaptığı başarılı çalışmalar ile takdir toplayan Monash Üniversitesi'nde bir araştırma grubu, beyin implantıyla görme kaybını tedavi edebilen biyonik bir cihaz geşiltirdiklerini duyurdu. Biyonik bir gözün insana yerleştirileceği ilk klinik deney olacağını belirten ekip işlemi yapmak için gün sayıyor. İşlemin başarılı olması halinde küresel ölçekte üretmek için ek finansman arayışındalar. Yöntem, esasen beyne yerleştirilmiş mikro elektrotlarla birleştirilmiş bir akıllı telefonun mantığında. On yıldan fazla bir süredir devam eden proje olan “Gennaris biyonik görme sistemi”, sinyallerin retinadan beynin görme merkezine iletilmesine izin vermek üzerine tasarlandı. Sistem, bir kamera ve bir kablosuz verici içeren özel tasarlanmış bir başlıktan oluşuyor. Monash Profesörü Arthur Lowery, "Tasarımımız, bireyin iç ve dış ortamlarda rahat bir şekilde gezinebilmesi, etrafındaki insanların ve nesnelerin varlığını tanıması için bilgi sağlayan 172 noktaya kadar ışık (fosfor) kombinasyonlarından görsel bir desen oluşturuyor” dedi. Araştırmacılar ayrıca sistemi, uzuv felci gibi tedavi edilemeyen nörolojik rahatsızlıkları olanların hareketi yeniden kazanmalarına yardımcı olacak şekilde uyarlamayı umuyorlar. Lewis, "Başarılı olunursa, MVG [Monash Vision Group] ekibi tedavi edilemeyen körlüğü olan kişilere büyük bir umut ve felç olan kişilerin uzuvlarını hareket ettirmeye odaklanan yeni bir girişim oluşturmaya çalışacak ve sağlık hizmetlerini kökten değiştirecek" dedi. Temmuz ayında yapılan bir deneme , Gennaris dizisinin üç koyunun beynine güvenli bir şekilde nakledilebildiğini ve toplamda 2.700 saatlik bir denemenin herhangi bir olumsuz sağlık etkisine neden olmadığını gösterdi. Kaynak: https://futurism.com/

  • Daha Çok Bilmek İçin Okunabilecek 3 Kitap

    1 - Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi / Bill Bryson Bill Bryson, tüm dünyada uzun süredir çok satanlar listesinden inmeyen Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi'nde, bilimin yanıtlamaya çalıştığı ilginç ve önemli soruların peşinde eşi görülmemiş bir yolculuğa çıkıyor. Öğrenmeye doymayan bu meraklı yazar, Büyük Patlama (Big Bang) anından uygarlığın doğuşuna kadar evrende meydana gelmiş olan her şeyi, yani hiç olduğumuz bir noktadan insan olduğumuz bir noktaya nasıl geldiğimizi ve o zamandan bu yana neler olup bittiğini ele aldığı kitabında son derece zorlu ve cesaret isteyen bir işe kalkışıyor. Yalnızca ne bildiğimizi değil, bunları nasıl bildiğimizi de öğrenmek isityor: -Bilim insanları yerkürenin ağırlığını nasıl ölçerler? -Arzın merkezini, okyanusların dibini, uzayın derinliklerini nasıl gözlemlerler? -Evrenin nasıl ve ne zaman oluştuğunu nasıl bilirler? -Bir atomun içinde neler olup bittiğini nasıl anlarlar? 2- Tüfek Mikrop ve Çelik / Jared Diamond Dünya üzerinde yaşayan bütün insanların 13.000 yıllık tarihi… İnsanlık tarihi, devletler, savaşlar, keşifler, icatlar ve yeniliklerle doludur. İmparatorluklar kurulup yıkılırken, tarihin seyrini değiştiren, kıtaların kaderlerini belirleyen olaylar yaşandı. Ancak insanlık tarihi nasıl başladı ve nasıl şekillendi? Anadolu ve Orta Doğu coğrafyası tarihin akışında neden bu kadar önemli? Neden Avrasya’da atlar evcilleştirilebilirken Afrika’da zebralar evcilleştirilemedi? Neden Amerika kıtasının yerlileri Avrupa’yı istila etmedi de tersi oldu? Neden bazı toplumlar zenginken diğerleri fakir kaldı? Tüfek, Mikrop ve Çelik, insanlık tarihinin en can alıcı ve önemli sorularını soran ve bilimsel kanıtlarla yanıtlayan muhteşem bir eser. Biyoloji, coğrafya, dilbilim ve tarih gibi birçok alandan yararlanarak yazılmış, “Batılı” koşullandırmalardan arınmış, geleceği gösteren bir tarih kitabı. 3- Kozmos Evrenin ve Yaşamın Sırları / Carl Sagan Carl Sagan zamanımızın en parlak bilim adamlarından biridir... İçinde varlığımızı sürdürdüğümüz akıllara durgunluk veren Kozmos’un sonsuzluğunu dile getirirken bilimin geçmişine, şimdiki zamanına ve geleceğine ilişkin muhteşem bir eser yaratmış. Associated Press Sagan edebi bir coşkuyla yazıyor. Harika bir eser. İnsan aklının tüm noktalarına değinen Kozmos gerçek olmayacak kadar gerçek. The Cleveland Plain Dealer İnsanoğlu Uzay Okyanusuna Açılıyor Canlıların ve Evrenin Yapısı Doğa Yasaları Tüm Evrende Geçerlidir Cennet ve Cehennem Başka Gezegenlerde Yaşam Var mı? Keşif Yolculuklarının Öyküsü Samanyolu: Gecenin Belkemiği Zaman ve Mekân İçinde Yolculuk Başka Evrenlerin Kapısı Kara Delikler Sonsuzluğun Kıyısı: Dördüncü Boyut Aklın Evrimi Galaktik Uygarlık Yaşamak ya da Yok Olmak Konusunda Kim Karar Verecek?

  • İnsanlar Son 50 Yılda Dünya Vahşi Yaşamının Üçte İkisini Yok Etti

    Bu ay yayınlanan iki büyük rapor, dünya vahşi yaşamının geleceğinin korkunç bir portresini çiziyor. İlk olarak, Dünya Yaban Hayatı Fonu'nun (WWF) Yaşayan Gezegen Raporu, insan etkilerinin 50 yılda küresel vahşi yaşam popülasyonlarını ortalama yüzde 68 oranında azalttığını ortaya koydu. Brezilya'nın Para eyaletindeki Amazon yağmur ormanlarında çıkan yangın. CARL DE SOUZA AFP Washington Post adına Karin Brulliard'ın açıklamalarına göre, çalışma 1970'den 2016'ya kadar izlenen 4.392 memeli, balık, kuş, sürüngen ve amfibi türünün popülasyon boyutlarını analiz etti . WWF raporu, insanların neden olduğu habitat tahribatının dünyanın biyolojik çeşitliliğine yönelik ana tehdit olduğunu belirtiyor. Örneğin, tatlı su memelileri, kuş, amfibi ve sürüngen popülasyonları, 1970'ten bu yana her yıl ortalama yüzde 4 oranında azaldı. Doğanın çözülmesinin (yok oluşunun) bir resmini görmeye başlıyoruz. WWF’nın baş bilim insanı Rebecca Shaw yaptığı açıklamada, bu durumun endişe verici olduğunu mevcut önlemlerimizle bile yok oluşun önüne geçilmesinin zor olduğunu ifade etti . " Baraj yapma yöntemleri ve ayrıca dünya çapında artan insan nüfusunu beslemek için tatlı su kaynaklarının gıda üretiminde kullanılmasından dolayı tatlı su ekosistemlerinde çok belirgin düşüşler görüyoruz." dedi. Birleşmiş Milletler, 2010'da imzalanan ve 196 ülkenin ilerlemesini veya eksikliğini değerlendiren Küresel Biyoçeşitlilik Görünümü raporunu yayınladı . Bu on yıllık plan, biyoçeşitliliğin çöküşünü durdurmak için iddialı hedefleri ana hatlarıyla açıkladı. Birleşmiş Milletler'in raporunu değerlendiren Catrin Einhorn'a göre, dünya son on yılda bu hedeflere ulaşmada başarısız oldu . Raporla, son yıllarda yaşanan tahribatın yaban hayatı popülasyonunda milyonlarca yıldır görülmediğini söylüyor. Sonuca göre; çayır, otlak, savan, orman ve sulak alan habitatlarının dönüşümü, vahşi yaşamın aşırı kullanımı, yerli olmayan türlerin ortaya çıkması ve iklim değişikliği yok oluşun ana itici güçleri konumunda. https://www.weforum.org/events/sustainable-development-impact-summit-2020 https://www.smithsonianmag.com/ https://www.sciencealert.com/

  • Ay Neden Pasla Kaplı?

    Bu Gizem Bilim Adamlarını Bile Şaşkına Çeviriyor Hindistan Uzay Araştırma Örgütü'nün Chandrayaan-1 yörüngesinde bulunan Ay Mineraloji Haritalayıcısından (M3) alınan bu bileşik görüntüdeki mavi alanlar, Ay'ın kutuplarında yoğunlaşan suyu gösteriyor. Araştırmacılar, oradaki kayaların spektrumlarını araştırırken, bir pas türü olan hematit belirtileri buldular. Makalenin baş yazarı olan Hawaiʻi Üniversitesi jeoloğu Shuai Li, görev sırasında yakalanan görüntüleri incelediğini ve ay kutuplarında bulunan ay yüzeyinden yansıyan spektrumları veya ışığı fark ettiğini ve bu alanların kompozisyonlardan oluştuğunu ortaya çıkardı. Ayın demir bakımından zengin kayalarla kaplı olması alışılmadık bir durum olmasa da, onları en çok şaşırtan şey, malzemenin mineral hematite ne kadar benzediğiydi . Pas olarak bildiğimiz kırmızımsı kahverengi bir madde olan demir oksit formu olan hematit, demir oksijene ve suya maruz kaldığında ortaya çıkar ve bu da asıl soruyu sorar: Bol su ve oksijen kaynağı olmadan, oraya nasıl geldi? Shuai Li, NASA'ya yaptığı açıklamada, "Bu çok şaşırtıcı," dedi. "Ay, hematitin oluşması için korkunç bir ortam."

  • Evrendeki En Ölümcül Gezegenler

    Dünya'nın aksine, keşfedilen her yeni gezegen bize yaşamsal anlamda düşman oldu. Oksijen ve su bulunmaması gibi birkaç sorunun cevabını bulursak bazıları yaşanabilir hale gelebilir ama diğerleri hala insan yaşamı için uygun değil. Bu ölümcül gezegenler çok yaklaşan veya üzerlerinde gelişmeye çalışan herhangi bir canlıyı öldürmeye hazır. OGLE-TR-56b OGLE-TR-56b Gezegeni, Dünya’dan 5.000 ışık yılı uzaklıktaki Yay Takımyıldızında yer alır. OGLE-TR-56b Gezegeni kendi yıldızına çok yaklaşmış durumdadır. Bir yıl 29 saat sürüyor ve exoplanet’in yüzey sıcaklığı 2.000 kelvin’e ulaşıyor. Gezegende, bulutlar sudan değil, buharlaşmış demirden oluşmuştur. Yağmurlar sıcak sıvı demir şeklinde yağar ve bu durum bir hayli ölümcüldür. PROXİMA B Proxima b, keşfedildiğinde yaşam için umut verici görünüyordu. Ancak, kısa sürede yanıldıklarını anladılar. Bir tarafı ölümcül derecede sıcak, diğer tarafı ise ölümcül derecede soğuk ve donmuş haldedir. TrES-2b TrES-2b, en karanlık gezegendir. O kadar siyahtır ki, yan yana yerleştirilirse kömür daha açık renk görünecek. TrES-2b, Jüpiter büyüklüğündedir ve Dünya'dan 750 ışıkyılı uzaklıkta Draco takımyıldızında bulunur. Yıldızı, neredeyse Güneşimiz gibi olan GSC 03549-02811'dir. TrES-2b siyahtır çünkü atmosferi güneşten aldığı ışığın yüzde 99'undan fazlasını emer. Atmosferi buharlaşmış sodyum, potasyum veya gaz halinde titanyum oksitle dolu. Yine de siyah olması, dış gezegenin havalı olduğu anlamına gelmez. Aslında, atmosferik sıcaklıkları 980 santigrat derecenin (1.800 ° F) üzerine çıkar. Bu aşırı yüksek sıcaklık, dış gezegenin bazı kısımlarının, kömür veya elektrikli soba bobinlerinin yanması gibi kırmızı bir parıltı yaymasına neden olur. GLE-2005-BLG-390Lb OGLE-2005-BLG-390Lb, Samanyolu'nun tam ortasında bulunan çok ince bir atmosfere sahip kayalık bir dış gezegendir. Mikromercekleme tekniği ile keşfedilmiştir. Bu gezegenin kütlesi Dünya’nın 5 katıdır. Şu ana kadar Güneş Sistemi dışında belirlenmiş en soğuk gezegendir. OGLE-2005-BLG-390Lb'deki yüzey sıcaklığı yaklaşık -220 santigrat derece bu da bildiğimiz gibi yaşamı desteklemek için çok düşük. Karşılaştırma yapmak için, Dünya'da şimdiye kadar kaydedilen en düşük sıcaklık -97,8 santigrat derecedir. Bu derecede bile nefes alma girişimi anında hayatımızı kaybetmemize neden olabilir. Ata yıldızının soğuk olması ve geniş yörüngesi gezegenin yüzey sıcaklığının -220 derece olduğundan dolayı su sıvı olarak bulunamaz. KELT-9b KELT-9b, Jüpiter’in 3 katı kadar kütleye sahip bir gezegen. Gezegenin yüzey sıcaklığı 4300 °C kadar yüksek. Bu da KELT-9b’yi şu ana kadar keşfedilmiş en yüksek sıcaklığa sahip gezegen yapıyor. Bu aşırı düzeydeki sıcaklık gezegenin atmosferinde bulunan hidrojen moleküllerinin ayrışmasına sebep oluyor. 670 ışık yılı uzaklıkta, molekülleri parçalara ayıracak kadar yüksek yüzey sıcaklığına sahip KELT-9b gezegeni NASA tarafından kesin olarak yaşama elverişsiz gezegenler kategorisine eklendi. Kaynaklar: https://listverse.com/ https://www.seeker.com/ https://www.wikipedia.org/

  • Jüpiter’e Yeni Bir Işıkta Bakmak…

    Gaz devinin renklendirilmiş görüntüsü, çeşitli fırtına girdaplarını ortaya çıkarıyor... Jüpiter , Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni. Güneş'ten uzaklığa göre beşinci sırada yer alır. Adını Roma mitolojisindeki tanrıların en büyüğü olan Jüpiter'den alır. Büyük ölçüde hidrojen ve helyumdan oluşmakta ve gaz devleri sınıfına girmektedir. Gaz gezegeni Jüpiter, parlak mermer kaplı bir küre gibi uzayda yüzüyor. Jüpiter’in yüzeyi çeşitli ve karmaşık fırtına girdaplarıyla bezenmiştir. Bu görüntü çok parlak ve net bir şekilde göze çarpıyorlar çünkü NASA'nın Juno uzay aracından alınan bu görüntü üst teknoloji bir yöntemle renklendirildi. Bu yöntemle; Jüpiter'in gaz zarfındaki türbülanslı akımları daha görünür bir hale getirildi. Gaz devi Jüpiter her şekilde “Güneş Sisteminin Kralı" dır. Jüpiter gerek çap, gerekse kütle açısından Güneş Sistemi'ndeki en büyük gezegendir. İçine 1320 tane Dünya sığabilir. Jüpiter, Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni olmakla kalmaz, kütlesi tek başına diğer tüm gezegenlerin toplam kütlesinin 2½ katına ulaşır. Başka hiçbir gezegen bu kadar büyük, bu kadar eski, bu kadar ağır olmadığı için, bu kadar hızlı dönen ve bu kadar büyük fırtınalar çıkaran başka bir gezegen yoktur. Bu dev gezegenin sahip olduğu tüm güçlerden sorumlu olan şey; sıvı Hidrojen okyanusudur. Gezegenin yüksek dönüş hızı sebebiyle, gezegen içerisindeki sıvı, etrafındaki her şeyi çeker ve güçlü bir manyetik alan oluşturur. 1 Ocak 2001'de yeni milenyumun şafağında NASA'nın Cassini uzay aracı tarafından çekilen bu görüntüde Jüpiter'in bulutları üzerinde süzülüyor. NASA / JPL-Caltech / Uzay Bilimleri Enstitüsü Jüpiter, büyük kırmızı lekesiyle ünlüdür. 17. Yüzyılda gözlemlenen ilk dev noktadır. Dev Kırmızı Nokta, Dünya'dan daha büyüktür. Jüpiter'in Büyük Kırmızı Lekesi, Dünya'nın yaklaşık iki katı büyüklüğünde ve yüzyılı aşkın süredir şiddetlenen devasa bir fırtınadır. Fırtınalı Jüpiter'in tüm ihtişamını bu Juno fotoğrafı gösteriyor. Gaz devinin çalkantılı atmosferini alışılmadık bir renk cümbüşüyle gözler önüne seriyor. Bunun nedeni, Jüpiter'in atmosferinin kalıplarını daha iyi vurgulamak için Eylül 2019'da çekilen Juno görüntüsünün renklerini yapay olarak geliştiren bilim insanı olan Prateek Sarpal tarafından yapılan bir son işlem… Kaynaklar: NASA / JPL https://www.spektrum.de/ https://www.scinexx.de/

  • Günde 10.000 adım atmazsam endişelenmeli miyim?

    10 bin sihirli bir sayı olmaya da bilir… Yürümenin sağlığımız için iyi olduğu inkar edilemez bir gerçek. Ancak 10.000 sayısının sihirli bir yanı yok. Bu rakamın, 1964 Tokyo Olimpiyatları öncesinde sağlık bilincine sahip kişiler için bir cihaz olarak pazarlanan 'manpo-kei' (tam anlamıyla '10.000 adım metre ') adı verilen Japon bir pedometreden geldiği düşünülüyor. 10.000 adım hedefi, muhtemelen ölçülmesi ve hatırlanması kolay olduğu için belirlenmiştir. Ancak Harvard Tıp Fakültesi'ndeki araştırmacılar tarafından 2019 yılı sonunda yürütülen bir araştırma, dört yıl boyunca yaklaşık 17.000 kadının adım sayılarını ölçtü ve faydaların 10.000 adımdan çok daha önce ortaya çıktığını buldular. En az aktif olan kadınların günde ortalama 2.700 adım attığı ve bunun 4.400 adıma çıkarılmasıyla ölüm oranlarında yüzde 40'lık bir düşüş yaşandığı belirtildi. Daha yüksek günlük adım sayıları, daha büyük faydalar gösterdi, ancak günde yalnızca 7.500 adıma kadar, 7500 adımdan sonrasında ise belirgin bir sonuç gözlenemedi. Bu daha iyi ve belki de daha ulaşılabilir hedef, tempolu yürüyüşte dahil olmak üzere haftada 150 dakika orta düzeyde egzersiz yapmaktır. Yürüyüşün Başlıca Faydaları Şu Şekilde Sıralanabilir Uykusuzluğu azaltır Sindirimi kolaylaştırır Kan basıncını düzenler Yorgunluk hissini engeller Solunum kapasitesini artırır Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar Vücutta doğal keyif verici hormonların (Endorfin) salınımı sağlar Eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir Beyine oksijen sağlanmasını artırarak, zihinsel keskinlik ve yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir HDL/LDL (İyi huylu-kötü huylu kolesterol) dengesini düzenler. Kan yağlarının (Trigliserid) düzeyini düşürür https://www.sciencefocus.com/ https://futurism.com/

  • Neden Farklı Kan Gruplarımız Var?

    Kırmızı kan hücrelerinin yüzeyinde bulunan (veya ifade edilen) protein, glikoprotein ve glikolipid türleri kan tiplerini tanımlar. Trilyonlarca kan hücreniz var. Her kan grubu, bir kırmızı kan hücresi üzerindeki belirli bir işaretleyiciyi ifade eder. Küçük bir bayrak gibi… Dört ana kan grubu vardır: A, B, AB ve O. Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + veya - değerinde olabilir. Bu iki sistemin kombinasyonundan 8'li kan grubu tablosu oluşmuştur. Bunları sınıflandıran sistem, güvenli kan nakline izin vermek için geliştirilmiştir. Tüm hücreler gibi, kırmızı kan hücrelerinin yüzeylerinde 'antijen' adı verilen moleküller bulunur. İnsanların genlerine bağlı olarak farklı antijenleri vardır. Kırmızı kan hücresi antijenlerine dikkat etmemiz gerekiyor çünkü farklı birinden transfüzyon alırsanız, bağışıklık sisteminiz onlara saldıracak ve bu da böbrek yetmezliğine ve akciğer sorunlarına neden olacaktır. Avusturyalı doktor Karl Landsteiner, 1901'de A ve B olarak adlandırdığı en yaygın kan antijenlerini tespit etti. 1937'de Landsteiner ve meslektaşı Alexander Wiener, rhesus maymunlarındaki bir antijene benzerliğinden dolayı 'Rhesus Faktörü' olarak adlandırdıkları başka bir antijen keşfettiler. Şimdi RhD olarak bilinen bu antijene sahipseniz, kanınız 'Rh pozitiftir'; değilseniz kanınız 'Rh negatiftir. O zamandan beri, sağlık görevlileri kan türlerini sınıflandırmanın daha fazla yolunu buldular: şu anda 346 farklı antijeni içeren toplam 36 sistem var - bunların çoğu son derece nadirdir veya kan nakli için belirgin sonuçları yoktur. A ve B antijenlerinin her ikisi de 20 milyon yıl önce gelişti. Kesin amaçları bilinmemekle birlikte, kanın pıhtılaşmasında rol oynayabilir ve kolera gibi bazı hastalıklara karşı korunmaya yardımcı olabilirler. Kaynaklar: https://www.sciencefocus.com/the-human-body/why-do-we-have-different-blood-types/ https://askdruniverse.wsu.edu/ https://www.scientificamerican.com/article/why-do-people-have-differ/

  • İnsanlığın Sonunu Getirebilecek 5 Büyük Tehdit

    Dünyada yaşayan türlerin neredeyse % 99'u yok oldu, peki bu bizi endişelendirmeli mi? Gerçeği kabul etmekte fayda var: Bir gün insan türünün soyu tükenecek. Elbette bu yok oluş bir anda gerçekleşmeyecek, Dünyadaki tüm yaşamı yok etmek zordur, ancak kitlesel yok oluşlara neden olabilecek pek çok durum var… SENTETİK VİRÜSLER Çiçek hastalığı, grip, koronavirüs , HIV, Ebola ve son olarak Covid-19 gibi doğal virüslere bağlı milyonlarca ölüme tanıklık ediyoruz. Uzmanların laboratuarda tasarlanmış bir virüsü insanlara yönelik çok büyük tehditlerden biri olarak görmesi şaşırtıcı değil. İlk sentetik virüs 2002'de oluşturuldu ve 3.000'den fazla virüsün genomu çevrimiçi olarak mevcut olduğundan, birinin kasıtlı olarak serbest bırakılması yalnızca an meselesi olabilir. Mesela; tasarlanmış ve olumsuz anlamda geliştirilmiş bir çiçek virüsünün, insanlara bulaşmasını ve kitlesel ölümlere neden olmasını düşünmek son derece korkutucu. SÜPERVOLKAN PÜSKÜRMESİ Bilim insanları “süper volkan” patlamasının tahmin edilenden daha olası olduğunu ve bildiğimiz medeniyeti yok edebileceğini söylüyor. Normal volkanlardan 100 kat daha güçlü olan süper volkanların patlaması, o kadar çok kül pompalayabilir ki, Güneş'i bloke edebilir, Dünya'yı bir buz çağına döndürebilir ve süreç boyunca tüm yaşam tehlikeye girebilir. Bir süper volkan patlaması, dev bir meteorun dünyaya çarpmasından sonra yeryüzünün karşılaşabileceği en büyük doğal felaket olarak görülüyor. Günümüzde Dünya'da ancak birkaç süper yanardağın varlığı bilinmektedir. En bilindik olan Yellowstone'un yanı sıra Toba gölü, Taupo gölü ve La Garita kalderası bilinenler arasındadır. YAPAY ZEKA Uzmanlar , önümüzdeki birkaç on yıl içinde insan kadar akıllı bir yapay zekaya ulaşacağımızı tahmin ediyor .Yakında yapay zeka çok daha akıllı olacak ve biz onun düşüncesini bir köpeğin bizimkini anlayabileceğinden daha fazla anlayamayacağız. Önde gelen bilim insanlarından Profesör Stephen Hawking 2014 yılında yapay zekanın insanlığın sonunu getirebileceği uyarısında bulunarak "Yapay zeka, kendisini geliştirmeyi sürdürebilir ve hatta kendisini yeniden biçimlendirebilir. Son derece yavaş bir biyolojik evrimle sınırlı olan insanlar, bu tür bir güçle yarışamaz" dedi. Olası bir yapay zeka tehdidi düşündüğümüz zaman; aslında insan tarafından geliştirilen kendinden daha zeki ve güçlü bir makinenin türümüzü yok edeceğini düşünmek hayli trajikomik bir son gibi görünüyor. NÜKLEER KIYAMET Nükleer silah üreten ülkelerin sayısı sürekli artıyor. Herhangi bir önemli nükleer silah kullanımı , bir süper volkanın patlamasına benzer etkiye sahip olacak ve kül Güneş'i engelleyecektir. Radyoaktif serpinti ile birleşen nükleer bir kış, eski Sovyet lideri Nikita Kruşçev'in bir zamanlar söylediği gibi "yaşayanların ölüleri kıskanacağı" bir dünya ile sonuçlanacaktır. ANTİBİYOTİK DİRENCİ Penisilinin keşfi 1928 yılında dünyayı değiştirdi… Fakat, antibiyotik direnci tıp dünyasında giderek daha büyük bir sorun haline geliyor ve günümüz bilim adamlarının çoğunu haklı olarak korkutuyor. 1950’li ve 1960’lı yıllar antibiyotik keşiflerinin altın çağı oldu. O sıralarda, hızlı bir şekilde ve art arda birçok yeni antibiyotik sınıfı keşfedildi. İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık, "Direnç trendi böyle devam ederse 20-30 yıl içinde, yılda 10 milyondan fazla kişi, tedavi edebilecek antibiyotik kalmayacağından dirençli bakteri enfeksiyonlarına bağlı ölecek" dedi. Gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanımı ile et endüstrisinin sağlıklı hayvanlara beslenme ya da kilo artışı amacıyla antibiyotik enjekte etmesi insanlığın önünde büyük bir tehdit olarak duruyor. Kaynaklar: https://www.forbes.com/sites/startswithabang/2019/03/18/5-killer-events-from-space-that-could-wipe-out-human-life-on-earth/#eef137053da6 https://www.sciencefocus.com/planet-earth/five-ways-humanity-might-become-extinct/

  • Mağara Resimlerinden Akıllı Telefonlara / İletişimin Tarihi

    İletişim insanlar arasındaki anlayışın anahtarıdır ve birbirleriyle iletişim kurma ihtiyacı, insan olmanın temelini oluşturur. Mağara çizimlerinin kullandığı medeniyetin başlangıcına kadar uzanan iletişim, sadece biçim ve işlev olarak değil, aynı zamanda çok uzak mesafelere ulaşım imkanı da sağlamıştır… Günümüzde insanların birbirleriyle iletişim kurma şekli tarih öncesi çağlardan tamamen farklıdır. İnternet çağı, sayısız iletişim aracının yolunu açmıştır. Teknoloji gerçekten iletişimi yeniden tanımladı. İnsanlar artık bir bilgi veya mesaj almak için yıllar, aylar, haftalar ve günler beklemek zorunda değil. Bugün, metinler, e-postalar, tweetler ve kişisel mesajlar alıcıya saniyeler içinde ulaşabiliyor. Tarihte en önemli iletişim biçimleri neydi ve nasıl değişti? Mağara Resimleri İletişim için kullanılan en eski sembol biçimi mağara resimleridir. Kuramcılara göre, mağara resimleri bir bölgeyi işaretlemek veya olayları kaydetmek için çizildi. MÖ 30.000 yılına ait en eski mağara resmi Fransa'daki Chauvet Mağarası'nda keşfedildi. Semboller Atalarımız iletişim kurmak için farklı işaret ve sembol çeşitlerini kullandılar. MÖ 10.000 civarında petroglifler (kaya üstü tasvirler) yaratıldı. Genellikle kaya sanatı olarak adlandırılan kaya yüzeyinde oymalar yapılırdı. MÖ 9.000'de, eski insanların bir hikaye anlattığı piktogramlar geliştirildi. (Piktograf bir eşyayı, bir objeyi, bir yeri, bir işleyişi, bir kavramı resmetme yoluyla temsil eden semboldür. ) Duman Sinyalleri Harfler ve sembollerin yanı sıra, eski insanlar iletişim için dumana da güvenirlerdi. Duman sinyalleri öncelikle Çin'de kullanıldı. MÖ 200'de gardiyanlar, Çin Seddi boyunca mesajlar göndermek için duman sinyalleri oluşturdular. MÖ 150'de Yunan Tarihçi Polybius, alfabeyi temsil eden duman sinyalleri geliştirdi. Posta Güvercinleri Hepimizin bildiği gibi, güvercinler doğal olarak yön konusunda harikadır. Yaklaşık 2.000 yıl önce, eski Romalılar güvercinleri askeri haberleşmede birincil haberci olarak kullandılar. 12. Yüzyılda da haberci güvercinler yaygın olarak kullanıldı. Güvercinler ayrıca Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında hayati bir rol oynadılar. Posta Sistemi Antik dönemde Mısırlılar, kuryeleri kararname göndermek için kullandılar. Şimdide MÖ 255 yılına dayanan yöntem hala hayatımızda yer almaktadır. Daha önce İran, Çin, Hindistan ve Roma'da posta sistemleri düzenlendi, öte yandan, Fransız De Valayer'in Paris'te posta kutularının kullanımını ve ücretli zarfların teslimini içeren bir posta sistemini başlatması da 1653'te gerçekleşti. Gazete 1440 yılında Alman Johannes Gutenberg, iletişimi kökten değiştiren matbaa sistemini geliştirdi. Bununla birlikte, gazete 16. yüzyılda gelişmeye başladı. 1605 yılında Strazburg'da Johann Carolus'un Almanca yayını ilk gazeteydi, ilk İngilizce gazete ise 1620'de Amsterdam'da yayınlandı. Radyo Yazılı medya geliştikten sonra radyo fikri ortaya çıkmaya başladı. 1830'larda, Maxwell ve Hughes gibi çeşitli bilim adamları, elektromanyetizma teorisini geliştiren kablosuz telgraf üzerinde çalıştılar. 1888'de Heinrich Rudolf Hertz, kendi adını taşıyan “Hertz dalgalarını” keşfetti ve 1893'te Tesla, kablosuz gücü bir içerik iletme biçimi olarak kullanmaya başladı. 20. yüzyılın başlarında da radyo yayını başladı. Telgraf Samuel Morse, ISO temel Latin alfabesini kodlayan Mors kodunu icat ettikten sonra telgraf iletişimi başladı. Mors kodu, mesajları bir dizi tıklama, ses ve ışıkla iletiyordu. 1830'da Morse, Mors kodunu uzun mesafeli iletişimde devrim yaratan telgraf teknolojisine entegre etti . 1844'te Morse ilk telgraf mesajını gönderdi. Telefon Telgrafın yerini hemen telefon aldı. Telefon İskoç Alexander Graham Bell tarafından 1876'da icat edildi. Telefon eylemleri, insan ses sinyallerini kablolar aracılığıyla iletilen elektronik sinyallere dönüştüren bir telekomünikasyon cihazıdır. Yerel ve uzun mesafeli aramalara ticari olarak hitap etmek için daha da geliştirilmiştir. 1900'lerde sabit telefon hizmeti başladı. Telefon günümüze kadar en güvenilir telekomünikasyon cihazlarından biri olarak kaldı. Televizyon Telefonlarla birlikte televizyon, kitlelere yönelik dolaylı bir iletişim biçimi olmaya başladı. Televizyon sadece tek bir kişi tarafından icat edilmedi, çeşitli parlak insanların çabalarıyla geliştirildi. TV yayıncılığının en eski kayıtları, ekranın hala siyah beyaz olduğu II.Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşti. Şimdi, dünyada 1,5 milyardan fazla evin televizyonu var . İnternet 1950'lerde bilgisayarların yaratılmasından sonra, internetin ilk selefi olan ARPANET geliştirildi . ARPANET, 1960'larda ARPA bilgisayar terminalleri arasındaki iletişimi yönetmek için tasarlanmıştır. “İnternet” terimi ilk olarak 1973'te ortaya çıktı. İlk internet servis sağlayıcısı Telenet idi. 1983'te alan sistemi başladı. 1991 yılında, CERN'de bir bilim insanı olan Tim Berners-Lee, kesinlikle modern interneti başlatan World Wide Web'i (www) tanıttı. E-posta İnternetin başlamasıyla birlikte elektronik postalar popüler olmaya başladı. E-postalar ARPANET'ten önce gelmesine rağmen, "çevrimdışı" idi. 1975'te John Vittal, e-postaları düzenlemek için bir yazılım geliştirdi. O zamandan beri ARPANET trafiğinin% 75'i e-postaydı. 1994 yılında Yahoo! doğdu. Bunu, Hotmail ve Google Mail gibi diğer posta platformları izledi. SMS İlk resmi SMS mesajı 3 Aralık 1992'de Sema Group'tan (şimdi Airwide Solutions) bir mühendis olan Neil Papworth'un Vodafone ağı üzerinden "Mutlu Noeller" göndermek için bir bilgisayar kullandığı zaman gerçekleşti. 1994 yılında, Radiolinja, kişiden kişiye metin mesajlaşmasını gerçekleştiren ilk şebeke servis sağlayıcısıdır. Artık SMS, her yıl 9 trilyondan fazla SMS'in gönderildiği bir evrim geçirdi. Sosyal Medya Dijital çağdaki en son iletişim şekli, sosyal medya platformlarının kullanılmasıdır ve sosyal medya uygulamalarının kolayca kurulabildiği akıllı telefonların yaygınlaşması nedeniyle daha erişilebilir hale gelmiştir. Facebook, 2004 yılında Mark Zuckerberg tarafından kuruldu ve Facebook Messenger en çok kullanılan mesajlaşma uygulamalarından biridir. Dünya çapında iki milyardan fazla Facebook kullanıcısı var. 2005 yılında YouTube, sosyal medya barındıran ilk popüler video sitesi oldu. 2006 yılında Twitter, sosyal medya sahnesine hakim olmaya başladı. Günümüzde de Twitter hala en çok kullanılan sosyal medya platformu konumunda. Nitekim, iletişim bugün bu kadar rahat ve verimli hale gelmeden önce birçok aşamadan geçti. Dolayısıyla bizim rolümüz bu iletişim araçlarını sorumlu ve doğru şekilde kullanmaktır. Kaynaklar: https://www.mobilecon2012.com/the-evolution-of-communication-through-the-centuries/#:~:text=Through%20the%20years%2C%20communication%20has,symbols%2C%20letters%2C%20and%20telephone. https://blog.eero.com/the-evolution-of-communications-from-morse-code-to-140-characters/ https://www.byfaith.co.uk/paul20073.htm

  • 2020 Nobel Barış Ödülü'nün Sahibi Belli Oldu

    2020 Nobel Barış Ödülü Birleşmiş Milletler Gıda Programına verildi. Norveç Nobel Komitesi , 2020 Nobel Barış Ödülü'nü açlıkla mücadelede ki çabaları, çatışmalardan etkilenen bölgelerde barış koşullarını iyileştirmeye katkısı ve Avrupa'daki itici güç olarak hareket etmesi nedeniyle Dünya Gıda Programına (WFP) verdi. Nobel komitesi, bir Birleşmiş Milletler kuruluşu olan örgütün açlıkla mücadele çalışmalarının savaşın harap ettiği ülkelerde barışın temellerini attığını söyledi. Norveç Nobel Komitesi başkanı Berit Reiss-Andersen, ödülü Oslo'da açıklarken, "Dünya Gıda Programı salgın karşısında, çabalarını yoğunlaştırma konusunda etkileyici bir başarı gösterdi" dedi. "Şiddetli çatışma ve salgının birleşimi, açlığın eşiğinde yaşayan insan sayısında dramatik bir artışa neden oldu. Pek çok ülkede salgının birleşimi ile, açlığın eşiğindeki insan sayısını keskin bir şekilde artırdı . Salgının küresel etkileri bu baharda başladığında, Dünya Gıda Programı, yaşamı tehdit eden seviyelerde gıda güvensizliği yaşayan insan sayısının bu yıl iki katından fazla 265 milyona çıkabileceğini tahmin etti.” dedi. Kaynaklar: https://www.nytimes.com/2020/10/09/world/2020-nobel-peace-prize.html https://www.nobelprize.org/prizes/peace/2020/press-release/

bottom of page