Fizikteki gelişmeler, zamanın yokluğunun açık bir olasılık olduğunu ve bunu ciddiye almamız gerektiğini gösteriyor.
Geçen yüzyılda, evreni başarılı iki fiziksel teoriyle açıkladık: genel görelilik ve kuantum mekaniği.
Çok büyük cisimlerin örneğin galaksilerin fiziği olarak bilinen genel görelilik teorisi ile, çok küçük cisimlerin örneğin elektronların fiziği olarak bilinen kuantum teorisi arasında çok kritik bir uyuşmazlık vardır: meşhur kütleçekimi kuvveti, genel görelilik teorisi ile açıklanabiliyor olsa da, kuantum teorisi ile uyumlu değil.
Hedef, evrenin en küçük parçacıklarından tutun da, en devasa galaksi kümelerinin davranışlarını ve özelliklerini açıklayabilecek, ortak ve bütünsel bir teori inşa edebilmektir. Hatta bu tarz bir teoriye fizikçiler her şeyin teorisi adını verirler. Böyle bir teori, yerçekiminin büyük resminin minyatür parçacık ölçeğinde nasıl çalıştığını açıklayabilir.
Fizikçiler biri sağduyumuza uygun ve diğeri aykırı düşen bu iki kuramı tek çatı altında birleştirmek, yani “her şeyin teorisi”ni elde etmek için, “sicim teorisi” fikrini ortaya attılar.
Sicim teorisi atom altı parçacıkların farklı frekanslarda titreşen sicimlerden, ya da tek boyutlu iplikçik benzeri yapılardan, oluştuğu varsayımına dayanır. Bu sicimler farklı frekanslarda titreşerek farklı parçacıkları meydana getirirler.
Bu durumu, telleri titreştikçe farklı notalar çıkaran bir kemana benzetebiliriz. Kemandan çıkan her bir nota bir parçacığa karşılık gelir. kemanın teli ya da sicim belli bir şekilde (frekansta) titreştiğinde belli bir nota ya da parçacık (örneğin, proton ) oluşur. Kuantum mekaniği'nde kütleçekim kuvvetini ilettiği varsayılan “ graviton ” isimli parçacığın da yine sicimlerin farklı bir titreşimi sonucu oluştuğu düşünülmekte.
Bu nedenle, böylesi bir teoriyi geliştirme arayışı, fizikçilerin elini şu üç seçenekten birine zorlar;
+kuantum teorisini kütleçekimine uydurma ("kuantumu gravitize etme")
+kütleçekimini kuantuma uydurma ("gravitasyonu kuantize etme")
+tamamen yeni bir yaklaşım ve teori geliştirme.
Bununla birlikte, sicim teorisi başka bir zorlukla karşı karşıyadır. Sicim teorileri, büyük ölçüde bizimkine benzeyen bir evreni tanımlayan bir dizi model sağlar ve hangi modelin doğru olduğunu bulmak için deneylerle test edilebilecek net tahminler yapmazlar.
1980'lerde ve 1990'larda birçok fizikçi sicim teorisinden memnun kalmadı ve kuantum kütleçekimine bir dizi yeni matematiksel yaklaşım getirdi. Bunlardan en göze çarpanlarından biri, uzay ve zamanın dokusunun son derece küçük ayrık parçalardan veya "döngülerden" oluşan bir ağdan oluştuğunu öne süren döngü kuantum yerçekimidir.
Döngü kuantum yerçekiminin dikkat çekici yönlerinden biri, zamanı tamamen ortadan kaldırıyor gibi görünmesidir. Döngü kuantum yerçekimi, zamanı ortadan kaldırmada yalnız değildir: bir dizi başka yaklaşım da, gerçekliğin temel bir yönü olarak zamanı ortadan kaldırıyor gibi görünmektedir.
Dolayısıyla evreni açıklamak için yeni bir fiziksel teoriye ihtiyacımız olduğunu ve bu teorinin zamanı içermeyebileceğini biliyoruz.
Zaman evrenin temel bir özelliği değilse, yine de daha temel bir şeyden 'ortaya çıkabilir'. Çünkü böyle şeylerin fiziğin tarif ettiği seviyeden daha yüksek bir seviyede var olduğu düşünülüyor.
Yani zamanın nasıl ortaya çıktığına dair iyi bir açıklama bulamazsak, zamanın var olduğunu varsayabileceğimiz açık değildir. Aslında zaman hiçbir düzeyde mevcut olmayabilir.
Kaynak: https://scitechdaily.com/time-might-not-exist-according-to-physicists/amp/
Comments